"Kadıköy Düşünce Platformu" izleyicilerinin "KİTAP" ile ilgili her türlü paylaşımları için oluşturulmuş blogtur.
.

.
12 Temmuz 2014 Cumartesi
GELECEĞİN FİZİĞİ - Prof. Dr. Michio KAKU
Prof. Dr. Michio KAKU tarafından yazılan Geleceğin Fiziği adlı kitabın geniş bir özetine aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz. Linkteki bu belgede, derlemenin Halit Yıldırım tarafından yapıldığı belirtilmektedir.
https://www.dropbox.com/s/kz8wcu6536whsv6/GELECE%C4%9E%C4%B0N%20F%C4%B0Z%C4%B0%C4%9E%C4%B0-%20Prof.%20Dr.%20Michio%20KAKU%20copy.docx
Sn. Atilla Dindiren'in bu paylaşımı için teşekkür ederiz.
7 Temmuz 2014 Pazartesi
Matematik Felsefesi (Stephen F. Barker) - Tarık Akın (8 Temmuz 2014)
Matematik Felsefesi (Stephen F. Barker)
İmge Kitapevi
Kitabın giriş bölümünde matematiğe ilişkin
felsefi problemler ve bu problemlerin analizinde sıkça kullanılan kavramlar ele
alınmış olup diğer bölümlerde ise, geometri ve sayılar felsefi açıdan, konular
üzerine geliştirilen düşüncelerin tarihsel gelişimi de dikkate alınarak
incelenmiştir.
Matematiğe
ilişkin felsefi problemler ve kavramlar
Matematikteki yeni ve esaslı teknik sonuçlar
eski önyargıları yıkmış olmakla birlikte matematik ve matematiksel mantıktaki
sonuçlara ilişkin felsefi tartışmalar devam etmektedir.
Matematik felsefecileri daima geometriyle
bağlantılı problemleri ve sayı ile bağlantılı problemleri ayrı ayrı
düşünmüşlerdir.
Geometride felsefi sorunlar Öklid’in nokta
tanımından itibaren başlar. ”Parçaları olmayan herhangi bir şeyin olması mümkün
müdür?” sorusuyla başlayan tartışma, bugün meşru kabul edilen ve
mimarlık-mühendislik çalışmalarında kullanılan öklidci geometrinin, öklidci
olmayan mantıksal uyuşmazlığı nedeniyle “matematiksel doğruluk” kavramının
irdelenmesine kadar uzanır.
Sayı matematiğinde ise matematiksel varoluş
sorunu ortaya çıkar. Geometride varsayımsal ilkeler dolayısıyla, bir yasa
içeriyor şeklinde düşünmemiz gerekmezken, sayı matematiğinde şeylerin var oluşunu
ileri sürüyor gözüken birçok yasa vardır. Bu yasaların ileri sürdüğü varoluş
biçimi gerçek anlamda mıdır yoksa şekilsel midir?
Matematik felsefesinin özel problemlerini
tartışmadan önce, var olan bilginin niteliğinin belirlenmesi gerekir. Empirik bilgi deneyle temellendirilmesi
gereken bilgidir. A priori bilgi ise
deneyle temellendirilmesine gerek olmayan bilgidir. Tanımlardan da anlaşılacağı
üzere empirik bilgi fizik, biyoloji ve tarih gibi gözlemlere dayanan; a priori
bilgi ise mantık gibi gözlemlere ihtiyaç duymayan bilim dallarının temellerini
oluştururlar.” Matematiğe ilişkin bilgiyi, fizik gibi empirik mi yoksa mantık
gibi a priori olarak kazandığımız” sorusu yine matematik felsefesi sorunudur.
A priori ve empirik bilgi arasındaki ayırımın
başka bir unsuru da, kullanılan uslamlama türüdür. Tümdengelim, öncüler doğruysa sonucunda doğru olmasını a priori
olarak bilebileceğimiz uslamlamadır. Tümevarım
ise verinin ne söylediğinden bağımsız bir empirik anlam ifade eden uslamlama türüdür.
Kant yargı kavramını irdeleyerek bir şeyi
bilmenin veye bu konuda bir inanca sahip olmanın, temelde “yargıda bulunmak”
olduğunun farkına vararak; kullanılan yargının türüne göre, ya bilgiler
birleştirilerek (sentezleyerek) ya da bilgileri ayrıştırarak (analiz ederek)
analitik yargıya ve dolayısıyla bilgiye ulaşılacağını ileri sürdü.
Öklidci
Geometri
M.Ö. 300’de Öklid, kendinden önceki alan
ölçümlerinde kullanılan ve çoğu empirik olarak mısırlılar tarafından elde
edilmiş geometrik keşifleri, sistematik bir şekilde bir araya getirerek, klasik
kitabı Öğeler’i (Elements) yazdı.
Bu kitap ders kitaplığının yanı sıra “bilimsel düşüncenin ne olması gerektiği”
konusunda da kendisinden sonrası için model oldu.
Öklid’in sisteminde, doğru olduğu zaten
bilinen (ya da kabul edilen) öncül yasalar olan postulatlar vasıtasıyla, geometrinin diğer yasaları ispatlanmaya
çalışılır. İspatlanacak bu yasalar teoremlerdir.
Burada postulatların ispat gerektirmediğini düşündüğümüz de , bunlardan
türetilmiş teoremlerin aslında mantıksal bir uslamlama olduğunu görürüz.
Postulatlar gibi ispata gerek duyulmayan ve
doğruluğu açık olarak görülen geometrik ilkele vardır ve bunlar aksiyom olarak adlandırılırlar.
Bugün ki modern bakış açısıyla aksiyomların ve
postulatların ispatlanmamış olması nedeniyle , öklidci geometrik bilginin
empirik olmayan a priori bilgi olduğunu görürüz. Platon ve daha sonra Kant , geometrik
bilginin duyusal gözlemlerden kaynaklanan delillere dayandırılamayacağını,
dolayısıyla a priori bilgi olduğunu ileri sürdüler. Sokrates de, bu a priori
bilginin, kendi yaratılış inancına uygun olarak “insan ruhunun bedene girmeden
önce özgür halindeyken, zaten bu bilgilere sahip olduğunu, bedene girince
unuttuğunu ve bilgiyle karşılaştığında tekrar hatırladığını” iddia etti.
Öklidci
Olmayan Geometri
Öklidci geometrinin takipçileri, postulatlara
dayanan teoremlerin ispatlarında, bazı postulatların sorunlu olduğunu ve
bunların yerini tutabilecek başka postulatlar olabileceğini keşfettiler.
Özellikle beşinci postulat yerine başka postulat koyma çalışmaları, öklidci
olmayan geometrinin ortaya çıkmasına neden oldu. Üstelik bu geometri işliyordu.
Önceki filozoflar ve özellikle Kant, yasaları
değişmez ve zorunluklu öklidci yanlızca tek bir geometrinin varlığına
inanmışlardı. Fakat matematikçiler, yasaları öklidci geometrinin yasaları ile
çelişen alternatif geometriler geliştirilebiliyorsa, matematikte ki “doğruluk
kavramı” tekrar gözden geçirilmeli diye düşünmeye başladılar.
Daha sonra da, Öklid’in Öğeler eserinde bazı
mantıksal boşlukların var olduğunun anlaşılması ve bunların düzeltilmesi çalışmaları,
geometri için daha sıkı bir sistematik sunum stili geliştirme ihtiyacı doğurdu.
Sistem öyle kurulmalıydı ki “ her teorem postulatlardan sıkı tümdengelimsel bir
mantıkla, yani sadece mantıkla” çıksın. Bu amaçla öklidci geometrinin
tutarlılığını sağlamak üzere, “onun bir modelini sayı teorisi içinde kurup,
tutarlılığını sadece temsil eden reel sayıların tutarlılığına bağlamak” bir
çözüm olarak görülmeye başlandı.
Sayılar
Geometrinin aksiyomatik formda olmasına karşın,
sayı matematiği “hesaplama kuralları toplamı” olarak gelişmiştir. Yirminci
yüzyıl matematiğinde artık aksiyomatik yaklaşımlar büyük oranda artmıştır. Tam
sayılar ile yapılan matematik çok açık olmasına rağmen; kesirli sayılar,
negatif sayılar gibi yüksek sayı türlerine gidişte bir felsefi şaşkınlık
doğmakta olup, tüm sayıları tek bir aileye mensupmuş gibi görmemizi sağlayan “birleşik sayılar kuramı” ihtiyacı
doğmaktadır.
Birleşik sayılar kuramı ile doğal sayılar
temel sayı türü olarak kabul edilip, bu ebeveyn sayı türünü yöneten ve tümdengelimsel
sonuçlar olan yasalar ile diğer sayı türleri de yönetilebilecektir.
Doğal sayılar sıfır da dahil olmak üzere bizim
temel sayı türümüz olarak hizmet eder. Matematikçi Peano doğal sayıları
aksiyomatik olarak tümevarımsal varsayımla ifade etmiştir.
Peano aksiyomları doğal sayılar hakkında temel
ilkeleri çok açık bir biçimde ifade etmesine rağmen, diğer yüksek sayı
türlerinin “indirgenmesine” yeterli
temeli oluşturamazlar. Birleşik sayılar kuramının amacı, kümeler ve sıralı
çiftler gibi yüksek sayıların türlerinin de indirgenmesi ve doğal sayılara
uygulanan hesaplama kurallarının bu yüksek sayı türlerine de
uygulanabilmesidir.
Matematikçi Cantor sayıların daha yüksek
türlerinin tanımlanmasında “küme teorisi”
ile büyük katkı sağlamıştır.
Sayıların cisimsiz, maddi olmayan nesneler
olmasından doğan ve felsefecileri meşgul eden “sayı var mıdır?” sorusuna cevap olmak üzere üç başlık
altında görüşler ortaya çıkmıştır;
Gerçekçiler sayıların en az somut nesneler kadar kadar gerçek soyut nesneler
olduğunu ve insan zihninin onları ussal olarak keşfetme ve kavrama gücüne sahip olduğunu
savundular.
Kavramcılar sayıların gerçek soyut nesneler olmasına rağmen zihnimizde
yaratıldığını savundular. Nominalistler
ise sayıların somut nesneler olmadıklarını ileri sürdüler.
Bugün ki bakış açısıyla ağırlık kazanan görüş
ise; soyut nesnelerin kendilerinde ve kendilerinden ötürü var olduğunu, yoksa
zihin tarafından oluşturulmadığıdır. Buna göre matematikçinin görevi nesneleri
yaratmak değil keşfetmektir. Yani matematiğe dair bilgimiz mantığa dair
bilgimizden daha gizemli değildir.
Küme teorisinde paradoksların keşfi ve
bunların bertaraf edilme çalışmaları “biçimselleştirilmiş
tümdengelimsel sistemlerin” ortaya çıkmasını sağladı. Buna göre sistemi
oluşturan herhangi bir sembolün içeriğine değil, sistem içerisinde ifade ettiği
işarete bakılır. Böyle biçimselleştirilmiş sistem işaretlerle oynanan oyun
gibidir ve bize “ tutarlılık” gibi onun mantıksal özelliklerini araştırma
imkanı verir.
Sonuç olarak, “ matematik evinin birçok dairesi vardır ve onun
içinde birçok oyun oynanır” deyişine uygun bir şekilde; matematiğin felsefi
tartışmasında, modern gelişmeler göz ardı edilmeden uslamlamalara devam
edilmelidir.
Tarık Akın (8 Temmuz 2014)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)