Kadıköy Düşünce Platformu - KİTAP
"Kadıköy Düşünce Platformu" izleyicilerinin "KİTAP" ile ilgili her türlü paylaşımları için oluşturulmuş blogtur.
.
3 Eylül 2024 Salı
15 Ocak 2022 Cumartesi
Bir Ömür Nasıl Yaşanır (İlber Ortaylı, Kronik Yayınları), Doç. Dr. Çetin ERTEK
Bir Ömür Nasıl Yaşanır
Hayatımız temel olarak dörde ayrılır. 12-25 arası, 25-40 arası, 40-55 arası ve 55 sonrası. 12-25 arası zihin, hafıza ve beden sağlığının en yerinde olduğu bu dönemde hem okuyup öğrenmek, hem spor yapmak, hem de fırsatları kollamak ve etrafı gözlemek lazım. Bu işler bu yaşlarda mümkündür. Çünkü yaş ilerledikçe hafızamız zayıflar; öğrenirsiniz ama daha çabuk unutursunuz, hareket yeteneğiniz yavaş yavaş azalır. Hangi dönemde ne yapmanız gerektiğini iyi bilmelisiniz. 15-25 yaşları arasında kendini ispat etmiş, mesela Gottfried Leibniz 19 yaşında doktorasını tamamlamıştır. Hukuk tarihi okumuştur, hem de matematikçidir, diferansiyel ve integral hesapları ile uğraşır. Felsefesi büyük kurguya sahip bir felsefedir. En çok eser veren Mozart, 35’inde hayata veda etti. Yine Schubert gibi bir deha da o yaşlara doğru yaşamını yitirdi. 30’unu yeni geçmişti Puşkin dramatik şekilde düelloda öldüğünde 40 bile değildi, 38’di. Yine düelloda ölen Lermontov 27’sinde idi. Fransız Mısır bilimci Jean-Francois Champollion herşeyi 16 yaşına kadar tamamlamış, 42 yaşında da bu dünyadan gitmiş. Hiyeroglifi, bilinmeyenleri çözmüş. Fransız yazar, tarihçi Prosper Merimee. Bu adam da 15’ine gelmeden İngilizce, Latince, Yunanca öğrenmişti. Bu dillerden çeviriler yapıyordu. Slav dillerini ve Kelt dillerini de cebine koymuştu. 25 olmadan tarih ve hukuk eğitimini tamamlamış, romanlarını yazmıştı. Fransa’nın büyük adamı, filolojik dehası, tarihçisi, arkeoloğu, yazarı olarak anıldı. İlber Ortaylı bu dönemi iyi değerlendirdi.
Ankara’da bu dönemi iyi değerlendirdim. Kültürel faaliyetleri çok rahat takip edebiliyordum. Alman Kütüphanesi, Fransız, İngiliz, İtalyan kültür merkezleri iyiydi. Dil Tarih’te ara sıra derslere gidiyordum. Tiyatro canlı idi. Lisan öğrenme imkanı çoktu. Arkeoloji kurslarına gittim. Lise çağından başlayarak mihmandar oldum. Mektebimi okudum, üstüne bir doktora yaptım. Arada Avusturya’ya, bir de Chicago’ya gittim. Şöyle böyle 25 yaşıma geldim. 25-40 arasında kesinlikle sağlıklı, dengeli ve disiplinli yaşamanızı öneriyorum. Sizi uyarayım, bu yaşlar kötü alışkanlıkların ters teptiği yaşlardır. Aşırı alkol, sigara, kötü beslenme sizi çok yıpratır. Sonra acısını çok hissedersiniz.
Gelelim 40-55 arasına: hafıza gerilemeye başlar. Kimsenin sizi bulmasını beklemeyin, nitelikli insanları siz arayın. 40’lı yaşlar insana bir olgunluk, sakinlik, derinlik getirir. Birini 40’tan sonra daha iyi sevebilirsiniz, hatta daha iyi bir aşık olursunuz. Veriminizi esasen 30’larda göstermelisiniz. Makina işlemeli, yoğun bir şekilde çalışmalısınız. Öyle ki bıkmadan usanmadan çalışmalı ve biriktirmelisiniz. 40’larınıza çalışarak ve eser vererek gelmelisiniz. Esas olan 25’ine kadar öğrendiklerinizdir. O yaşa dek okuduğunuz kitaplar, seyrettiğiniz filmler, gördükleriniz hayatınız boyunca sizinle kalır. Belli yaşlardan sonra öğrendiklerinizi aynı hızla unutuyorsunuz. Yeni ve farklı ilişkiler sizi farklı dünyalara götürür, görgünüz artar, bilginiz genişler, bakışınız derinleşir.
Kendinizi geliştirmek istiyorsanız, mühendis de olsanız, örneğin coğrafyayla, tarihle uğraşacaksınız, müzikten anlayacaksınız, dans edeceksiniz. Milletin halini dert edineceksiniz. Türklerin önde gelen birçok önderi ve aydını asker saflarından çıkmıştır. Bu bir Rönesans entellektüeli olan Fatih Sultan Mehmet Han’dan beri böyledir. Atatürk de bir entellektüeldir. En başta aldığı kurmay eğitimi buna göredir. (Hegel gelişme zorunlu olarak erekseldir demişti.) Aydın olmak için şu üç şey muhakkak gerekir: yabancı dil, hukuk bilgisi, mukayese becerisi. Çalışırken sabahların özel havasından faydalanmak gerekir. Konusuna hakim, entellektüel tarihi filmler izlemek istiyorsanız evvela İtalyan sinemasına müracaat edeceksiniz. Wajda’nın bütün filmlerini seyretmelisiniz. Szabo, Zoltan, Visconti, Zanussi, Sergey Bondarcuk... Bizden Lütfi Akad, Halit Refiğ, bu isimlerin filmlerini muhakkak seyredin. İlber Hoca’nın tavsiye ettiği 26 yabancı film. Mühendis ve hekim çıkartıyoruz ama sinema oyuncusu, tiyatrocu, müzisyen yetiştirmenin yollarını bulmalıyız. Tiyatro emek ister. Londra’ya, New York’a gidebiliyorsanız oradaki oyunları izlemeye de çalışacaksınız. Rusya’da müziği en üst noktaya Rahmaninov çıkarmıştır. Gençlerin onu dinlemesini isterim. Hiç şüphesiz Dede Efendi’yi bilmeniz gerekiyor. Hafız Post’tan, Abdülkadir Meragi’den, Buhurizade Mustafa Itri’den, Hacı Arif Bey’den, Mesut Cemil’den haberdar olmanız yetmez. Bestelerini de bileceksiniz. Fazıl Say gibi isimlerin çıkışı Ulu Önder Atatürk’ün başlattığı hareketin neticesidir. Bu hareketi “Büyük Adam” başlatmıştır, biz de ona layık bir şekilde devam ettirmeliyiz. Görülmesi gereken 20 eser. Tavsiye ettiği 25 kitap, 32 klasik müzik albümü.
Doç. Dr. Çetin ERTEK (13.01.2022)
23 Eylül 2021 Perşembe
Cumhuriyet Kazanımları – Doğan Kuban
Yazarlar :
Doğan Kuban , Bilal N. Şimşir , Turgut Özakman , Sevda Şener , Mustafa Gazalcı , Şerafettin Turan , Özcan Atamert , Metin Gören , Murat Katoğlu
“Karşı devrim”e dur diyerek daha
çağdaş, daha özgür ve kalkınmasını tamamlamış bir ülkede yaşamak istiyorsak
“Cumhuriyet kazanımları”nı çok iyi bilmek, sahip çıkmak ve bilinçli bir şekilde
savunmasını yapmak zorundayız.
Bilgi Yayınevi, kültür hayatımızdan spor hayatımıza, dış
politikadan eğitim devrimimize kadar hemen her konudaki “Cumhuriyet
kazanımları”nı, konusunda uzman olduğundan kuşku duyulmayan kişilere
incelettirerek bu çok önemli kitabı kültür hayatımıza kazandırdı.
Okuyan herkesin, üzerine düşeni daha bilinçli bir şekilde
yapacağına inanıyoruz.
Vural Savaş
Cumhuriyete kanat gerenler 90 yıllık Cumhuriyeti
anlattılar.
Yayınevi : Yayın Tarihi: |
Bilgi Yayınevi 27.10.2014 |
ISBN: |
9789752205192 |
Dil: |
TÜRKÇE |
Sayfa Sayısı: |
368 |
Cilt Tipi: |
Karton Kapak |
15 Ağustos 2021 Pazar
Sosyal Bilimler Karmaşıklık Ve Kaos (Kitap Analizi, Abdullah KIRAY)
Sosyal Bilimler Karmaşıklık Ve Kaos
Necmi Gürsakal'ın yazdığı "Sosyal Bilimler Karmaşıklık Ve Kaos" adlı kitabın Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Araştırma Görevlisi Abdullah KIRAY tarafından yapılmış ve Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi (6:1) 2011 Journal of Entrepreneurship and Development adlı dergide yayımlanmış kitap analizini aşağıda bulabilirsiniz. İyi okumalar...
* * *
1. Kitabın Kişiliği:
Kitabın Adı:Sosyal Bilimler Karmaşıklık Ve Kaos Yazarı: Necmi Gürsakal
Yayınevi: Nobel Yayın Dağıtım
Basım Yılı: 2007
Sayfa Sayısı: 168
2. Kitap Tahlili
Kitap; bilimin gelişmesine büyük bir ivme kazandıran karmaşıklık ve kaos kavramlarının önemini vurgulamakta ve görünürdekinden farklı anlamları içinde bulunduran yeni bilim kavramının da ortaya atılmasında bu denli önemi olan bu kavramlar, disiplinler arası yaklaşımla ele alınıp açıklanmaktadır.
Kitapta ilk olarak hayatta her şeyin her şeye bağımlı olduğu bilimsel deneylerle örneklendirilerek bize göre büyük karmaşa ve kaos içeren olayların aslında hiç de öyle olmadığı bilakis bu karmaşa ve kaosun içinde bir düzenin olduğundan bahsedilerek giriş yapılmıştır. Kalan kısımlar da 19 farklı başlık altında incelenmiştir.
Belli bir zaman ve mekan çerçevesinde düşünce trendi anlamına gelen ve halk arasında kullanıldığı şekliyle vakit ve saatin gelmesi manasında olan zamanın ruhu kavramından bahsedilmiştir. Buna bir örnek olarak da keşiflerin genellikle aynı dönemde, birbirinden bağımsız çalışan birden çok sayıda kişi tarafından yapılması verilmiştir. Her işin bir akış halinde olduğu sonucuna varılarak ağlar, bağlantı ve bağlanmak kavramlarına değinilmiştir. Zamanın ruhu, iş akışı, bağlantılar, ağlar, sanallaşma, hızlanma gibi olayların sonucu olarak karmaşıklık kuramının da göz ardı edemeyeceğimiz bir kavram olarak karşımıza çıkmasından bahsedilmiştir.
Karmaşıklık ve kaos kavramlarının gerçek bir bilim adamı için iyi bir başlangıç olacağına değinilmiş ve yıllardır yapılan yanlıştan bahsedilmiştir.Ancak bin yıldan sonra doğada bulunan şekillerin geometrisinin doğrusal geometriden çok farklı olduğunun farkına varılabildiğinden, hiç koni şeklinde dağ, küre şeklinde bulut görmüş olmasak da geçmişte hep çevremizin daha çok idealize edilmiş şekillerin penceresinden bakıldığından yakınılmaktadır.
Kitapta farklı bakış açılarıyla bilimin amacı sorgulanmıştır. Sokaktaki adama göre bilimin en önemli amacının insan hayatını kolaylaştırmak olduğundan bilim adamına göre ise bunun önemli olmadığından onlara göre bilim ilgi alanı içindeki olguları anlama-açıklama ve tahmin-kontrol gibi iki amaca yönelmesi gerektiğinden bahsedilmiştir. Ayrıca bilimin amaçlarının fizik kimya biyoloji gibi doğal bilimlerden zaman içinde sosyoloji ekonomi gibi sosyal bilim dallarına geçtiğinden bahsedilmiştir. Sosyal bilimlerde anlama-açıklama amacından çok tahmin-kontrol amaçlarında sorunlar gözlendiğinden ve dolayısıyla yetersiz kalınan bu anlarda ihtiyaçların dile getirilerek farklı bilim dalları arasında işbirliğinin ortaya çıkması ve birden çok alanın kesişimi olarak yeni bilim dallarının geliştirilmesi çalışmalarından bahsedilmektedir. Nitekim zaman içinde ekonomi, istatistik ve matematik dallarının kesişimi olan ekonometri bilimi buna örnektir.
Bilim, anlama-açıklama amacı gereğince araştırmalar ile neden-sonuç ilişkileri kurarak nelerin neleri açıkladığını belirler. Bilimsel araştırmalarda neden durumunda olan değişkenler yani bağımsız değişkenler ile sonuç durumunda olan değişkenler yani bağımlı değişkenleri ne şekilde belirleyebileceğimizi anlamak ve bu ilişkileri kullanarak, onları etkilemek ve kontrol etmeyi bilimin temel mantığı olarak ifade etmektedir ve bilimdeki 3 tür ilişkiden bahsetmektedir. Bunlar deterministik ilişki, stokastik ilişki ve korelasyondur.
Bunların yanı sıra kitapta Kaos kuramının öncülerinden olan Henri Poincaré den bahsedilmiştir. Poincaré, 1882 yılında “Başlangıç koşullarındaki küçük farklılıklar nihai olguda çok büyük farklılıklar oluşturabilir.”diyerek çoklu potansiyelin kararlı çözümler ortaya koyabileceğini çatallanma deyimi ile anlatır. Bireylerin gerçekleştirdiği küçük olayların dünyayı olağanüstü bir şekilde değiştirebileceğini Poincaré bir süre sonra bilgisayar deneyleri ile kanıtlamıştır. Ayrıca doğrusal ve doğrusal olmayan sistemlerden bahsedilmektedir. İnsana ilişkin sistemlerin doğrusal olmayan sistemler olduğunu savunur. Eğer doğrusal sistemler olsalardı bebeklerin düzgün bir şekilde yetişkinlere, mum üretenlerin çaba harcamadan ampul üretenlere dönüşebileceğiyle örneklendirmiştir ve dolayısıyla yaşayan sistemlerde kaotik dönemlerin normalliğinden bahsedilmiştir.
Ayrıca doğrusal olmayan bir dünyada yaşadığımızdan bahsedilmektedir. Poincaré 1882 yılında “Başlangıç koşullarındaki küçük farklılıkların nihai olguda çok büyük farklılıklar oluşturabilir.” Dedikten Edward Lorenz 1961 de hava tahminleriyle ilgilenirken şans eseri kaosla karşılaştıktan sonra 1970 yılında matematikçi R. May lojistik denklemini bulmuştur ve sonuçta kaotik davranışların çok basit sistemlerde bile ortaya çıkabileceğini, kaotik davranış içerisinde küçük düzenlilik odalarına, düzensizliğin içinde düzene rastlanabileceğini tespit etmiştir. Bahsedilen başlangıç koşullarına hassas bağımlılık kavramını Lorenz “Kelebek Kanadı” etkisi olarak adlandırmıştır ve şöyle açıklamıştır: İki dünya düşünelim. Bu iki dünya arasındaki tek fark birinde kelebeğin kanatlarını çırpması, diğerinde ise kelebeğin kanat çırpmaması olsun.İlk anda kimsenin farkına bile varamayacağı kadar küçük bir farklılık aslında çok büyük bir değişime neden olmuştur.Kelebeğin kanadını çırptığı dünyada küçük hava akımları oluşmuş ve bu hava akımları zamanla daha büyük hava akımlarının oluşmasına neden olmuştur. Sonuçta iki dünyada zaman içinde hava durumları tamamen farklı olmuştur.
Bilim dünyasının temel yaklaşımına göre bir bilardo masası üzerindeki topun hareketini anlamaya çalışıyorsak başka bir yerde esen rüzgâr ile ilgilenmemiz gerekir. Klasik ve Newtoncu bilim için ise küçük etkiler göz ardı edilebilir, küçük etkiler büyük sonuçlara yol açmamaktadır.
Karmaşıklığa gelince ise çok sayıda tanımı yapılmış fakat uzlaşılmış tek bir tanımı yoktur. Webster sözlüğü karmaşıklığı “karmaşık olma durumu” olarak, Oxford sözlüğü ise “bir şey eğer birkaç yakından ilişkili parçadan yapılmışsa karmaşıktır” şeklinde tanımlamıştır. Ayrıca karmaşıklık basitliğin tersi olarak da nitelendirilmektedir.
Karmaşıklığın farklılık ve ilişki gibi iki boyutu vardır. Çeşitlilik karmaşıklığın farklı parçalarının farklı davranışlarını açıklarken ilişki ise bu parçaların bağımsız olmadıklarını açıklar. Parçaların çeşitlilik bağlantısı arttığında karmaşıklık da artmaktadır.
Kaos kuramı ise karmaşıklık kuramının bir alt kümesidir. Karmaşıklık kuramı içinde belirli bir davranış biçimi olarak tanımlanmaktadır. Kaos tipik olarak az sayıda değişkene sahip sistemlerle ilgilenir ve kelebek kanadı etkisi ve başlangıç koşullarına hassas bağımlılık gibi sonuçlar gösterir. Buna karşılık karmaşıklık kuramı yüzlerce binlerce parçası olan sistemlerle ilgilenir. Bir de karmaşıklık kuramında ölçek sorununa değinilmiştir. Bundan kısaca şöyle bahsedebiliriz: Bir gösterimde karmaşık görünen bir olgu başka bir gösterimde düzenli olarak görülebilir. Örneğin kurumuş çamurlu yüzeydeki kırıklar bize karmaşık görülebilir. Oysa bu yüzeye çok yukarıdan bakarsak yani ölçeği değiştirirsek o zaman da kırıkları hiç göremeyecek düz homojen bir yüzey görürüz.Kısaca karmaşıklık ilgilendiğimiz olguya baktığımız ölçekle ilgilidir.
Fraktal boyut ise biçim, doku, sayı, renk, tekrarlanma, rassallık, düzenlilik gibi bir nesnenin veya olayın özelliklerini tanımlamakta kullandığımız tanımlayıcı özellikleri niceleştiren bir kavramdır. Kısaca karmaşıklığı ölçer. Klasik bilimin geometrisi doğrusal geometri iken yeni bilimin geometrisi fraktallere dayanan kırıklı kesikli eğri büğrü fraktal geometridir. Ayrıca verileri tanımlamak için de fraktal boyuttan yararlanılmaktadır. Fraktal boyut ampirik olarak kutu sayma yöntemi, kitle yarıçap yöntemi ve piksel genişletme yöntemi olmak üzere üç yöntemle tahmin edilir.
Günümüzde veri bolluğu karmaşıklığı artıran bir etken olarak karşımıza çıkıyor. Bu karmaşıklığı yönetme de farklı disiplinlerle birlikte çalışarak disiplinler arası çalışmalarla başarılabilir. Disiplinler arası yaklaşım öngörülemez sinerjistik sonuçlar ortaya koyma potansiyeline sahip bir yaklaşım olarak karşımıza çıkmaktadır.
Karmaşıklık ve kaos dinamik, doğrusal olmayan, dengeden uzak sistemlerin bilimidir. Bu nedenle organizasyonlar özlerinde karmaşık, dinamik, doğrusal olmayan ve dengeden uzak sistemler olarak düşünülürse, organizasyonlara da karmaşıklık ve kaos kuramı ile yaklaşmak mantıklı olacaktır.
Ve sözü bitirirken
doğrusal olmayan sistemler... kelebek kanadı etkisi...
küçük dünya ağları... ölçekten bağımsızlık... fraktaller...
karmaşıklık kaos ve
yeni bilim.
3. Kitap Hakkında Genel Düşünce
Temeli karmaşa ve kaosa dayanan ve yeni bilimin de ortaya atılıp gelişmesinde önemli rolü olan kavramlar akıcı bir dille örneklendirilerek işlenmiştir. Konu teorik bilgiler ve istatistiksel hesaplanmalarla ağır bir dille anlatılmış gibi görünse de basit örneklerle anlaşılabilir özelliğe kavuşturulmuştur. Belki de bazılarımızın hiç aklına gelmediği, fark etmediğimiz ama aslında hayatımızın parçası olan olaylar okuyuculara hatırlatılmış, bilim için de bir dönüm noktası olan konulara dikkat çekilmiştir. İlk bakışta farklı ve ilişkisiz gibi görünen başlıkların hepsi bir anlam bütünlüğüyle yazılmış ve sonuçta hepsi aynı noktaya bağlanmış ve değerlendirilmiştir.
Abdullah KIRAY
Araş. Gör., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi,
Biga İ.İ.B.F., İşletme Bölümü
abdullahkiray@gmail.com
6 Ağustos 2021 Cuma
Kitap sevme sanatı (METİN CELÂL, Hürriyet Gazetesi, Kitap Sanat Eki)
Kitap sevme sanatı
‘Bitkisel Hafıza ve Bibliyofili Üzerine Diğer Yazılar’da Umberto Eco, kitap tutkusunu anlatıyor. “Kültür bir bilgiyi iki dakikada nasıl bulacağını bilmektir” diyen Eco, e-kitaba, teknolojik yeniliklere karşı değil ama tercihi her zaman bitkisel olandan, selülozdan yana. Bilginin en iyi kâğıtta korunabileceğini düşünüyor. Akıcı anlatımıyla zevkle okunan bir kitap.
Umberto Eco’nun ziyaretine gelen misafirlerin çoğu geniş kütüphanesini görünce kendilerini tutamayarak, “Ne çok kitap var. Bunların hepsini okudunuz mu?” diye sorarmış. Eco’nun misafirlere verdiği cevap ise ilginçtir: “Hayır, bunlar ay sonuna kadar okumam gereken kitaplar. Diğerlerini ise ofiste tutarım.”
Eco’nun kitaplığının ne kadar büyük olduğunu vurgulayan bu anekdotu çok severim. Biliminsanı, yazar, edebiyatçı, eleştirmen ve düşünür diye tanınsa da Umberto Eco, aynı zamanda gerçek bir kitap tutkunu, bibliyofildir.
Eco’nun kütüphanesinde 50 binden fazla kitap varmış. 70 metre uzunluğunda bir koridoru edebiyat eserlerine ayırmış. Kitaplarının bir kataloğunu yapmak istediklerinde “Kitaplarımı akılda tutmak zorundayım” demiş ve “Kültür bir bilgiyi iki dakikada nasıl bulacağını bilmektir. Günümüzde bu türden bilgileri internette zaman kaybetmeden bulabiliyorum. Ama internette gerçek anlamda bilgi sahibi olmuyorsunuz” diye eklemiş.
‘Bitkisel Hafıza ve Bibliyofili Üzerine Diğer Yazılar’, Eco’nun kitap tutkusunu anlattığı, bibliyofili üzerine görüşler geliştirdiği yazılarından oluşan kitabı. Kitabın adındaki ‘bitkisel hafıza’ terimi merak uyandırıyor kuşkusuz. Umberto Eco, “Hafızanın iki işlevi vardır. Biri, hepimizin bildiği gibi, daha önceki deneyimlerimizin verilerini hatıralar şeklinde muhafaza etmektir, diğeri de onları süzgeçten geçirip bazılarının kayıp gitmesine izin vermek, bazılarını da saklamaktır” diye söze giriyor. Bu saklama işinde de kitaba adını veren ‘bitkisel hafıza’nın büyük önemi var. Bitkisel hafıza adlandırmasını yazının icadı ile ortaya çıkan kâğıda, kâğıdın hammaddesinin bitkiler olmasından yola çıkarak yapmış. Bitkisel hafıza kaynakları olarak kitaplar hem bireysel hafızamıza hem de toplumsal hafızaya kaynaklık eder.
Eco, kitabın ortaya çıkışından itibaren uygarlıkların evrimini etkilediğini ve tektanrılı dinlerin doğuşu açısından önemini anlatıyor. Sonra da esas sorusuna geliyor; “Nedir bibliyofil?” Bibliyofil sadece kitap okumakla yetinmeyen, ona sahip olmak isteyen ve esas olarak her şeyiyle kitabı sevendir. Bibliyofilin kitapseverden, koleksiyoncudan farklarını araştırıyor ve ne zaman ‘bibliyoman’a dönüşebileceğini sorguluyor.
E-kitaba, teknolojik yeniliklere karşı değil ama tercihi her zaman bitkisel olandan, selülozdan yana. Bilginin en iyi kâğıtta korunabileceğini düşünüyor. Bir bibliyofil olarak da kitabı elinde tutmak, nesne olarak hissetmek, hatta koklamak istiyor. Kitabı sadece içeriği için değil biçimi için de sevebileceğini söylüyor. Bibliyofil, kitapları sırf tipografik kompozisyonu, kâğıdı veya cildi için bile toplayandır. Bir kitabın üç farklı baskısını birden bulundurmak isteyebilir. İlk baskıları toplayanlar kadar, 10’uncu baskılardan ya da 44. baskılardan, farklı dillerdeki çevirilerinden, her türlü formatından koleksiyon yapanlar da olabilir. Tabii imzalı kitapların, hele içlerinde imzayla birlikte değerli ithafları da taşıyorlarsa ayrı bir önemi vardır. Bir bibliyofilin satın aldığı kitapları okuması da beklenemez, çünkü ‘çil’ kitaplar, yani el değmemiş, sayfası açılmamışlar da toplanabilir ve benzerlerinden daha değerlidir. Zaten bir bibliyofil bir kitabın kapağını okşayarak ya da sayfalarını çevirerek bile içindekileri bilebilir, okumuş kadar olabilir.
Eco, bir bibliyofilin, dedektif olarak nadir kitapların, kitaplığında mutlaka bulunmasını istediği kitapların izini nasıl sürdüğünü, onlara en uygun fiyatlarla sahip olabilmek için nasıl yöntemler kullandığını da eğlenceli bir dille ama bilgi vermeyi ihmal etmeden anlatıyor. Araştırmaları “Shakespeare gerçekten Shakespeare miydi?” gibi sorular sormasına bile neden oluyor, ki bu da bibliyofili edebiyat tarihçisi haline getirecektir. ‘Bacon mı Shakespeare’di, Shakespeare mi Bacon imzasını da kullanıyordu?’ gibi daha derin tartışmalar da kaçınılmazdır.
‘Bitkisel Hafıza ve Bibliyofili Üzerine Diğer Yazılar’, akıcı anlatımıyla zevkle okunan bir kitap.
BİTKİSEL HAFIZA VE BİBLİYOFİLİ
ÜZERİNE DİĞER YAZILAR
Umberto Eco
Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı
Alfa Yayınları, 2021
288 sayfa, 29 TL.
https://www.hurriyet.com.tr/kitap-sanat/kitap-sevme-sanati-41867268
26 Nisan 2021 Pazartesi
On the State: Lectures at the College de France, 1989 – 1992 – Pierre Bourdieu
“Devlet insanların sık sık söylediği gibi sürekli bir baskı uygulamadan, zorunlu olarak emir vermeden, sosyal olarak düzenlenmiş bir dünya üretme konusunda olağanüstü güce sahip olan bir kurumdur; her arabanın arkasında bir polis yoktur.Bu tür yarı sihirli bir etki açıklamayı hak ediyor.Diğer tüm etkiler askeri baskı, vergilendirme yoluyla ekonomik baskı benim görüşüme göre bununla ilgili olarak ikincildir.Belirli bir mateyalist geleneğin (terimin yoksullaştırılmış anlamıyla materyalist) sürdürdüğünün aksine, ilk birikimin sembolik bir sermaye birikimi olduğuna inanıyorum: Çalışmamın tamamı geleneksel olarak malzemeye karşı olan materyalist bir sembolik teori üretmeyi amaçlamaktadır.”
Pierre Bourdieu
Yazar Hakkında : Pierre Bourdieu (1930-2002) yirminci yüzyılın sonlarının en etkili sosyolog ve antropologlarından biriydi. Collège de France’da Sosyoloji Profesörü ve École des Hautes Études en Sciences Sociales’da Çalışmalar Direktörü idi.Bir çok eseri arasında Anahat Bir Uygulama Teorisi, Ayrım:Zevk Yargısının Sosyal Bir Eleştirisi, Sanat Kuralları, Uygulama Mantığı ve Pascal Meditasyonları bulunmaktadır.
Basım Tarihi : 2020
Yayıncı : Polity (2020)
Sayfa Sayısı : 480
( 24 Nisan 2021 Kadıköy Düşünce Platformu 1315. Toplantısında, Mustafa Özcan'ın tanıttığı haftanın kitap önerisidir.)
18 Nisan 2021 Pazar
Karmaşıklık : Karmaşık Sistemlere Kısa Bir Giriş - John H. Holland
Hawking “Karmaşıklık, 21. yüzyılın bilimidir,” der. Kuş sürülerinin hareketlerinden internete, çevresel sürdürülebilirlikten piyasa düzenlemelerine kadar doğrusal olmayan karmaşık sistemlerin incelenmesi ve anlaşılması geride kalan 30 yıl içerisinde son derece etkili olmuştur.
Bu Kısa Giriş’te, alandaki önde gelen isimlerden olan John Holland, karmaşıklığın kilit bileşenlerini ve kavramsal çerçevesini tanıtıyor. Holland; sıvı akışı ve hava durumunu öngörmenin zorlukları gibi karmaşık fiziksel sistemleri ve son derece çeşitli ve birbirine bağımlı yağmur ormanı ekosistemleri gibi karmaşık uyarlanabilir sistemleri açıklayarak basit, iyi bilinen örnekleri –Adam Smith’in iğne fabrikası, Darwin’in kuyruklu yıldız orkidesi, Simon’un “saatçisi”– karmaşıklık kuramının kullandığı, aracıları ve kavanoz modellerini içeren yaklaşımların bir açıklamasıyla birlikte sunuyor.
“Holland herkesin anlayacağı bir dille karmaşıklık gibi zor bir konuyu ana hatlarıyla gözler önüne seriyor.” –Rebecca Dodder, Technology and Policy Program, MIT
Yazar Hakkında : John H. Holland karmaşıklık biliminde genetik algoritma araştırmalarına öncülük etmiş bir bilim insanıdır. Michigan Üniversitesi’nde hem psikoloji hem de elektrik mühendisliği ve bilgisayar bilimleri profesörü olarak görev yapmış olan Holland aynı zamanda Santa Fe Enstitüsü Mütevelli Heyeti ve Bilim Kurulu’nda yer almıştır. “Emergence” kitabının da yazarı olan Holland 2015 yılında yaşamını yitirmiştir.
Yayınevi : Ginko Bilim
Çevirmen: Ozan Karakaş
Yayın Tarihi: 10.09.2020
ISBN: 9786050640908
Dil: TÜRKÇE
Sayfa Sayısı: 100
Cilt Tipi: Karton Kapak
Kağıt Cinsi: Kitap Kağıdı
Boyut: 13.5 x 21 cm
( 17 Nisan 2021 Kadıköy Düşünce Platformu 1314. Toplantısında, Mustafa Özcan'ın tanıttığı haftanın kitap önerisidir.)